Aslanapa
Altıntaş
Çavdarhisar
Domaniç
Dumlupınar
Emet
Gediz
Hisarcık
Pazarlar
Simav
Şaphane
Tavşanlı
Aslanapa:
Aslanapa en eski yerleşim yerlerindendir. Merkez, Örenköy, Ortaca, Aslıhanlar, Kureyşler, Göynükören, Karadiğin köylerinde tespit edilen yerleşim yerleri ve Tümülüsler (anıtsal mezar yapıları) bulunmaktadır. Bu yerleşim yerlerinden en eskisinin İlk Tunç Çağına (MÖ.300-2500 yılları) kadar gittiği tespit edilmiştir. İlçeye bağlı Karadiğin ve Ortaca köylerinde tespit edilen ve Müze Müdürlüğünce yapılan kurtarma kazılarında altı adet tümülüsün, MÖ. 6.Yüzyıla ait olduğu buluntulardan anlaşılmıştır. Göynükören'deki taş ocaklarının Roma döneminde işletildiği ve buradan taş kesildiği izlerden anlaşılmaktadır. Aslanapa, Bizans döneminden sonra Türklerin eline geçmiş, Germiyan ve daha sonra da Osmanlı'nın egemenliğine girmiştir. 1982 yılında Aslanapa'nın Bayat köyünde bulunan ve MTA Ensitüsü'nün Jeoloji Şubesi Paleontoloji Servisinin 29.06.1982 tarih ve 1982/1 no'lu Paleontolojik Tetkik ve Tayin Raporunda incelemesi yapılan fosillerin 20 milyon yıl öncesine yani Geç Miyosen (Karasal) döneme ait olabileceği tahmin edilmiştir. Fosiller; Hipparion (Atların Atası) Cmhilotherium (Gergedanların Bir Türü), Giraffidae (Zürafagiller) gibi miyosen dönemde yaşamış hayvanlara aittir. Aslanapa bu yönüyle Anadolu'da eski çağlardan günümüze kalıntı taşıyan ender yörelerden biri olma özelliği göstermektedir.
Altıntaş:
Altıntaş eski bir uygarlık merkezidir. zaman zaman yapılan kazılarda Roma, Bizans ve daha eski antik dönemlere ait kalıntı eserlere rastlanılmaktadır. İlçemiz Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı uygarlığının etkisi altında kalmıştır. Yakın tarihimizde de cumhuriyet öncesi yunan işgali altında kalmış olan ilçemiz ve yöresinde, Başkomutanlık Meydan Muharebesinin en önemli bölümleri cereyan etmiş olup, 30 ağustos 1922 günü zafertepe çalköy berberçam civarında düşmanın en ağırlıklı kuvvetleri imha edilmiştir. Daha sonra savaşın geçtiği yerler bakanlar kurulu kararı ile milli park sahası olarak tefrik edilmiştir. buralarda Zafer Abidesi, Şehit Sancaktar Mehmetçik anıtı ve Yüzbaşı Şekip Efendi şehitliği bulunmaktadır.
Çavdarhisar:
Kütahya nın 54 km güney batısında yer alan ilçenin yüzölçümü 298 km 2, rakımı ise 1004 metredir. Arazi genellikle ovalık ve bazı kesimleri de ormanlardan oluşmaktadır. İlçede Ege ve İç Anadolu nun karasal iklimi hakimdir. Heredot un dünyanın en eski kavmi olarak nitelediği Frigler, Kütahya bölgesinde rastlanan ilk topluluktur. Büyük Frigya ve Küçük Frigya şeklinde ikiye ayrılarak yönetilen Frig devleti içinde Aizanoi, Küçük Frigya nın önemli şehirleri arasında yer almaktadır. Friglerden sonra bölgede sırasıyla Kimmer, Lidya, Pers, İskender İmparatorluğu, Bergama Krallığı ve M.Ö.133 de Roma imparatorluğunun hakimiyeti görülür. Şehir Roma döneminde psikoposluk merkezi olarak önemini korumuştur. 1078 de Anadolu Selçuklu Devletini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah aynı tarihte Kütahya yı fetheder. Bölge Germiyan Beyliği kuruluncaya kadar Türklerle Bizans arasında sürekli el değiştirmiştir. 1097 haçlı seferleri esnasında bölge haçlılarca işgal edilir. 1176 da ise II.Kılıçarslan ın Miryekefalon savaşında Bizans ordusunu yenmesinin ardından 1177 ve 1182 de Kütahya ve Eskişehir havalisini kati olarak Türkleştirir. Osmanoğulları nın Batı Anadolu ya yerleşmesi sırasında Çavdar Tatarları nın Aizanoi bölgesine yerleşerek üs olarak kullanmıştır. İlçenin Çavdarhisar adını bu boydan aldığı bilinmektedir. Nüfus kayıt sistemine göre ilçenin nüfusu 9000 dir. Bu nüfusun 2400 ü ilçe merkezinde 6600 ü belde ve köylerde yaşamaktadır. İlçe merkezi 4 mahalleden ibaret olup, ayrıca 22 köy ve bir belde bulunmaktadır.
Domaniç:
Domaniç'in tarihi M.Ö. 5500-3500 yillarina kadar gider, çevrede Roma ve Bizans dönemine ait pek çok kalinti mevcuttur.Domaniç esas güzelliğine Türk fethi ile kavuşmuştur.I.Alaaddin Keykubat; Oğuz'un Kutlu Kayı Boyu'nu 1230 yılında Domaniç'e yerleştirdi. Hayme Ana ve oğlu Ertuğrul Gazi'nin önderliğindeki Kayı boyu Domaniç'i Türk bilgeliği ile yöneterek tarihe en güzel bir miras olarak bıraktı. Bu miras, asırlar boyunca vefalı oğullar ile gururla taşınacaktır. Osmanli Devleti'nin kurulusu bu mübarek topraklarda gerçeklesti.Bu yörenin her bir yanından tarih fışkırmaktadır.Vefali Domaniç halkı, bu tarihi her yıl kutladığı törenlerde canlı tutmakta ve nesilden nesile aktarmaktadır.Domaniç güreşleri, Hayme Ana'yi anma törenleri bunun en güzel ifadeleridir.Söz konusu törenlere devletin de sahip çikarak maddi-manevi destek vermesi ayrica kayda deger bir memnuniyettir.
Dumlupınar:
Dumlupınar ın kuruluşu ile ilgili yazılı bir kaynağa bugüne kadar rastlanamamıştır. Buna karşın kuruluşunun Selçuklu Devleti zamanına denk geldiği sanılmaktadır. Bu dönemde akıncı beylerinin Bizanslılara akınlar düzenlediği bilinmektedir. Bugün Dumlupınar ın güney batısında bulunan Yığma Tepe, Selçuklu akıncı beylerinden olan Cafer Gazi nin Bizans topraklarına akınlar yaptığı sırada şehit düştüğü yerdir. Sultan Alladdin Keykubat zamanında Kütahya ve çevresinin kesin olarak Türklerin egemenliğine girmesini izleyen yıllarda bu yöreye yoğun bir Türkmen yerleşmesi olmuştur. Dumlupınar ın oluşumu bu Türkmen göçüne bağlıdır. Yine bu dönemlerden Selkisaray Köyü ve çevresinde Hurmadde denilen mevkide Selçuklu dönemine ait izler hala görülebilir durumdadır. İlçe merkezindeki Merkez Camii ile köylerimizdeki bazı cami duvarları ile çeşmelerde de bu izler görülür. Dumlupınar ın ilk kuruluş yeri olan Dilfirik mevkii, bugünkü gölet ve çevresinin bulunduğu alandır. Bu bölgede bir Yörük yerleşmesinin olduğu halk arasında söylenmekte ve Ulualan'a çıkan yol çevresinde de Yörük Mezarları denilen bir mezarlık bulunmaktadır. Bu yörede gölet inşaatı yapılırken bir çok ev ve süs eşyasının çıkarılmasına karşın bunlar gerektiği gibi değerlendirilememiştir. Dilfirik mevkiinden sonra suyu bol ve soğuk olan Merkez Camii bitişiğindeki pınarın olduğu yere doğru yerleşim kaymıştır. Anadolu Selçuklu Devleti nin zayıflamasından yararlanan ve bu devletin uç beylerinden olan I. Yakup, Ankara kale kumandanıyken(M. 1302) tarihinde bağımsızlığını ilan ederek Germiyan Beyliğini kurmuş ve Kütahya, Tavşanlı, Gediz, Simav, Altıntaş, Dumlupınar, Banaz, Uşak gibi yerleşim yerlerini de Germiyan Beyliği nin sınırları içine katılmıştır. Kütahya ve yöresi kesin olarak H. 832 (M. 1428) yılında Osmanlıların eline geçmiştir. İlçemiz ve yörelerinde yapılan kazılarda çıkan eşyalardan Dumlupınar ın tarihinin İ.Ö. 2000 li yıllara kadar uzandığı ve bu yörelerde egemenliğini kurmuş pek çok uygarlığın varlığı anlaşılmaktadır.
Emet:
Emet Kütahya İlinin bir İlçesidir. Şifalı kaplıcalarıyla termal turizme önemli katkıda bulunmaktadır. 17 Ekim 1993 günü Bakanlar Kurulu Kararıyla Termal Turizm Bölgesi ilan edilmiştir. Ayrıca Dünyada rezervi çok az bulunan bor madeni bu ilçemizde bol miktarda çıkarılabilmektedir. Hatta Dünya'nın BOR rezervlerinin yaklaşık %70 Türkiye'de bulunmasının yanında Türkiye'deki bor'un %50'den fazlası Emet'te bulunmakta iken EMET ilçesinde yeni bulunan rezervler sayesinde bu oran daha da yükselmiştir. Bunlara ilaveten Dünyada sayısı 10'u geçmeyen Asit Borik Fabrikasından biride bu ilçemizde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bor'un başkenti Emer İlçesi bor madeni sebebiyle stratejik ve ekonomik olarak Türkiye'ye çok büyük katkılar sağlamaktadır. Şehirde sülfatlı, bikarbonatlı, kalsiyumlu, magnezyulu hipertermal ve hipotonik özellikler taşıyan kaplıcalar bulunmaktadır. Kaplıca sularının içme kürleri olarak uygulandığında mide bağırsak sistemi,karaciğer ve safra kesesi üzerinde kuvvetli etkileri bulunduğu sindirimdeki safranın akımını hızlandırıcı, barsak hareketlerini düzenleyici kronik spastik, kabızlık gibi fonksiyonel bozuklukları tedavi edeceği; suyun Alkali ve Sülfat içeriği sebebiyle Böbrek fonksiyonlarını düzelteceği ve bu nedenle Böbrek taşları ve nekahetlerinde yarar sağladığı belirlenmiştir. kür olarak romatizma, eklem kireçlenmeleri, cilt hastalıkları, kaza sonrası vücut hasarlarında, kısırlık tedavisi, selülit tedavisinde, dolaşım sistemi rahatsızlıklarında ve birçok rahatsızlıklara şifa vermektedir.
Gediz:
Gediz Kütahya İlinin 98 Km. güney doğusunda yer alan İç Anadolu ile Batı Anadolu arasında İç Batı Anadolu diye adlandırılan geçit alan üzerindedir. İlçenin Yüzölçümü 1733 km2, Rakımı 736 metredir. Gediz ortalama 1100-1200 metre yükseklikte dalgalı bir plato üzerinde kurulmuştur. İlçenin en önemli yükseltisi 2312 metre ile Murat Dağıdır. Kaynağını Murat Dağından alanı ve 401 km. uzunluğu olan Gediz Nehri kendi adını taşıyan ovayı suladıktan sonra İzmir Körfezi nin dış kesiminde büyük bir delta çizerek Ege Denizi ne dökülür. Gediz in konumu çevresine göre daha alçak düzeyde olduğundan İlçe iklimi çevreye göre daha ılımlı bir karakter kazanmıştır. Gediz i etkileyen Akdeniz ve karasal iklim tipleri arasındaki bu iklim tipine bir geçit iklimidir. Gediz MÖ 1000-700 yılları arasında Frigyalılar tarafından Kadoi adı ile kuruldu. Bu dönemde Dindymon (Murat Dağı) Ana Tanrıca Kybele adına büyük bir tapınak yapıldı.Kadoi daha sonra, Kimmer, Lidya, Pers, Büyük İskender İmparatorluğu, Brinya ve Bergama Krallıkla- rının egemenliğinde kaldıktan sonra M.Ö. 133 te Roma coğrafyasına katıldı. Roma İmparator- luğunun ikiye ayrılmasından sonra Bizans Devleti sınırları içinde kalan Kadoi bu dönemde Piskoposluk merkezi oldu. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde, Türkler ve Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştiren Kadoi, Germiyanoğulları döneminde Umurbey tarafından 1313 de fethedilerek kesin olarak Türklerin eline geçmiştir. Türkler Kadoi yi Gedos ya da Gedus biçimlerinde tellafuz ettiler. Gedus 1429 da Osmanlı Coğrafyasına katıldı. Gedus1698-1820 yılları arasında Voyvodalıkla yönetildi. 1845 te Uşak a bağlı nahiye olan Gedus 1851 de İlçe oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında 5 Eylül 1919 da Yunan işgaline uğradı. 24 Ekim 1920 deki Kocahan Savaşı ndan sonra 31 Ekim 1920 de ikinci kez işgale uğrayan Gediz, Çerkez Etem Kuvvetleri ile Ordu Birliklerinin çatışmalarına sahne oldu. Çerkez Etem Kuvvetleri dağıtıldı ve Çerkez Etem Yunan Kuvvetleri tarafına geçti, 12 Temmuz 1921 de üçüncü kez Yunan işgaline uğrayan Gediz 1 Eylül 1922 Cuma günü Fahrettin Altay komutasındaki 5.Süvari Kolordusu tarafından düşman işgalinden kurtarıldı.
Hisarcık:
Mahalli tarih çalışmaları bilhassa sosyal tarihçilik açısından son derece önemlidir. Büyük merkezlerden başlayarak kasabalar ve köylerin tarihi dokularını konu alan bu çalışmalar son yıllarda hayli fazlalaşmıştır. Bu doğrultuda Kütahya İliçnin bugünkü kazalarından birinin tarihine ulaşabildiğimiz belgeler yardımıyla ışık tutmaya çalıştık. Hisarcık, XIII. Yüzyılın ortalarında tamamen Türk hakimiyetine geçmiştir. Beylikler ve Osmanlılar zamanında tipik bir Batı Anadolu köyü olarak varlığını sürdürmüştür. Günümüzde Kütahya iline bağlı bir kaza merkezi olan Hisarcık toprakları, güvenlik ve tarıma elverişlilik bakımından son derece müsait bir konuma sahip olması nedeniyle çok eski bir yerleşim merkezidir. Ancak şu an itibarıyla ulaşılabilen en eski tarihi kalıntılar 1900-2000 yıllık olup Çavdarhisar daki Roma dönemine ait tarihi eserlerle aynı özellikleri taşımaktadır.
Yapı bakımından etkin bir tarihi yapısı bulunmadığından kesin bir tarihi gelişimi yoktur. Planlı bir kazı çalışmasının yapılmaması ve Gediz bölgesinde 3 Simav bölgesinde 2 antik kent kazılarına başlanmamış olması sebebiyle değişebilecek bir tarihi yapıya sahiptir. İl olarak ele aldığımızda; Ege Bölgesi nin İç Batı Anadolu Bölümü nde yer alan Kütahya, bilinen tarihi içinde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Dönemi uygarlıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti ne ulaşmıştır. Buna rağmen çevredeki Arkeolojik buluntular İlin yerleşim tarihini çok daha eskilere, ilk çağlara değin götürmektedir. Pazarlar Şaphane bölgesinde bugün de işletilen zengin maden yatakları dolayısıyla tarihin her devresinde ilgi görmüştür. Malazgirt Zaferi nin ardından XI. yüzyılın sonunda Türk uygarlıklarıyla tanışan Kütahya, Germiyanoğlu Beyliği ne başkentlik yapmış olup Osmanlı Devleti bu topraklar üzerinde kurulmuştur.Pazarlar aktif olarak bu coğrafya içinde yer almıştır. Ayrıca Kütahya , Türk ve dünya askerlik tarihi nin en büyük zaferinin kazanıldığı yer olarak zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Pazarların ; Gediz Muharebeleri. Uşak, milli mücadele hareketleri içinde aktif rol oynadığı ve Simav,Gediz ve Uşak üçgeni tarihinde yer aldığı söylenebilir.
Simav:
Bugün Simav ın milattan önce 4 binli yıllarda SUNAUVA , SYNAUS adında şehir kalıntısı üzerine kurulduğu bilinmektedir. Hititler, Frigler, Doğu Roma (Bizans) dönemlerinde SYNAUS (Simav) ve ANKYRA (Boğazköy) olarak tarihi zamanların iki yerleşim birimi, kurutulan Simav Gölünün güneydoğusu ve kuzeybatısında varlıklarını devam etmiştir. Milattan önce 1200 yıllarına kadar Abaitler adına bir halk yaşarken Trakya dan ve Çanakkale boğazından yöreye Frig oymakları gelip yerleşti. Sonrasında Doğu Roma (Bizans) hakimiyetin de kalan Simav ve çevresi 1113 yılında Edremit Kırkağaç bölgesinden Kütahya , Eskişehir e yardıma dönen Selçuklu Kumandanı EMİR MUHAMMET tarafından Simav Çayı vadisinden gelinerek fethedildi. Bu Fetih dönemi uzun sürmedi tekrar Bizans ın eline geçtikten192 yıl sonra Germiyan Beyliğinin kurucusu 1. Yakup Bey 1305 yılında Alaşehir i fethetmeye giderken Simav Gölü kıyısında ordusunun atlarını dinlendirdiği tarih kitaplarında kayıtlıdır. 1305 yılında fetihte, Bizans ın kiraladığı İspanyol Katalan askerlerinin Erdek ten gelişi ile son bulur. Germiyanoğlu Çağaşan Mehmet Bey in 6 Mayıs 1327 tarihinde SİMAV ve KULA yı Katalanlardan kesin şekilde fethetmesiyle Türk Hakimiyeti başlamıştır. Mehmet Bey in oğlu Süleyman Şah, komşu beylik Osmanlılara dost geçinmek, Karamanoğullarının düşmanlığından da korunmak için kızı Devlet hatun u Osmanlı Padişahı 1. Murat ın oğlu Yıldırım Beyazıt e verdi. (Yıl 1381) Kızının çeyizi olarak Kütahya, Tavşanlı, Emet ve SİMAV ı Osmanlılara verip kendi KULA ya çekildi. Süleyman Şah ın yerine geçen 2. Yakup Bey Simav ı tekrar geri aldıysa da 1390 yılında Yıldırım Beyazıt, kayın biraderinin üzerine giderek onu yenmiş ve İPSALA kalesine hapsetmiştir. 1402 yılında Ankara Savaşında Timur a yeniden Yıldırım Beyazıt ın ülkesi tekrar eski beylere verildiğinde 2. Yakup Germiyan beyliğinin başına geçer, Simav da beylik topraklarındadır. Germiyanoğlu 2. Yakup bey 1428 yılında Edirne deki Osmanlı padişahını ziyaretle ölümü halinde ülkesini vasiyet ettiği söylenir. Çünkü yerine geçecek erkek evladı yoktur. 1429 yılında vefatı ile Germiyan ülkesiyle birlikte içinde yer alan Simav da Osmanlılara bağış olarak geçmiştir. Ünlü dilbilgini Şemsettin Sami ye göre Simav 1812 yılında ilçe olmuş ve Kütahya Sancağı na bağlanmıştır. Merkez nüfusu 5 bin, kaza nüfusu 32.662 dir ve 125 köy bağlıdır. Daha sonra Simav Derebeylerinin Padişah a asker ve vergi vermemesi üzerine kaza statüsünden düşürülen Simav 1866 yılında aşırı yağışlarla taşan Simav gölü sayesinde afet bölgesi ilan edilmiş, Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa Simav a gelerek gölün su seviyesini düşürmüş ve 1867 yılında Belediye Teşkilatının, 17 Şubat 1868 tarihinde Kaza (İlçe) statüsüne geçmesini sağlamıştır. İlk Kaymakam İstanbul dan tayinle gönderilen HALİL KAMİL Bey olmuştur. 1921-1922 yılları arasında Yunanlılar tarafından 3 kez işgale uğrayan Simav 4 Eylül 1922 tarihinde kurulmuştur.
Şaphane:
Kronojik sıralamaya göre Friglerin, İskender imparatorluğunun ve Bizanslıların hakimiyeti altına giren Şaphane 1234 yılında Konya Selçuklularının topraklarına katılmıştır. Daha sonra Germiyanoğullarından Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt'a çeyiz olarak devredilmiştir. Tanzimata kadar "Şaphane-i Amire Müdürlüğü " adı altında doğrudan saraya bağlı olarak idare edilmiştir. Tanzimattan sonra "Bucak" haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde Bucak olarak gördüğümüz Şaphane 19.06.1987 tarihinde çıkarılan 3392 Sayılı Kanunla ilçe statüsüne kavuşmuş, ilk Kaymakamın 26.04.1988 tarihinde göreve başlamasıyla resme ilçe statüsüne kavuşmuştur. Günümüze kadar (birkaç günlük Yunan işgali hariç) yabancı işgaline uğramamıştır.
Tavşanlı:
MÖ. . 3000 yılına ait buluntular, köklü bir kültürel mirası belgelerken, Vakıf köyünde tek kalmış piramidal çam ormanı dünya çapında ziyaretçilerin uğrak yeri, ilçemizin de önemli bir servetidir. Bu yönleri ile turizm potansiyelini de oluşturmaktadır. Cuma ve cumartesileri kurulan pazar, Türkiye'nin en büyük pazarlarındandır. Tavşanlı ilçesi, çok eski ve zengin kültürel yapı üzerinde yükselmiş, şirin ve sürekli ekonomik canlılığı ile hızla gelişip, büyüyen ilçelerimizden birisidir. Bu ekonomik canlılığın belkemiği kömür, leblebi ve yumurtadır. Tavşanlı'nın çeşitli yerlerinde yapılan araştırmalarda elde edilen buluntular, Tarihin kalkolitik çağda başladığını göstermektedir.Tavşanlı Belediyesinin bünyesinde bulunan Tavşanlı Belediye Müzesinde de sergilenen, çeşitli kaliteli buluntular, neolitik, kalkolitik, eski tunç dönemlerinde Tavşanlı'da ki zengin kültürün varlığını gözler önüne sermektedir. Tavşanlı'ya 5 km. uzaklıktaki Firig kay mezarı, bu bölgenin, FHRYGİA EPİCTETUS (küçük firigya) olarak adlandırılmasının işaret taşı konumundadır. Henüz kazı yapılmamış, Tavşanlı höyüğü ve yakınçevredeki üç höyük, Tavşanlı'nın tarihini ayrıntılarla aydınlatacak, kültür hazinesi olarak, korunurken dört önemli yerleşmenin göstergesi olarak beklemektedir. Kent içinde, çeşitli yerlerdeki mermer; lahit, lahit kapağı ve bazı mimari yapıtlarda, yoğun bir Roma yerleşmesinin bulunduğunu belgelemektedir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla, Bizans topraklarında kalan kent, Türklerin Anadolu'ya girmesiyle önce Anadolu Selçuklularına daha sonra Germiyanoğullarına bağlanmıştır. 1378 yılında, Germiyanoğlu Süleyman Şah Kızı Devlet hatunun Yıldırım Beyazıt ile evlenmesi üzerine Osmanlılara çeyiz olarak verilmiştir. Eğrigöz, Budagan ve Yaylacık Dağlarıyla çevrili çok sayıda derenin açtığı vadilerin tabanında kurulmuştur. İl merkezine uzaklığı 44km'dir. Adını, Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt'm şehzade iken bölgede yaptığı tavşan avı sırasında koyduğu söylenir. Evliya Çelebi de "Tavşanı bol bir avlak" olduğunu ve "kale içinde kurulduğunu" belirtmektedir. Kayı, Derbent, Beyköy ve Tunçbilek civarında Hitit izlerine rastlanmıştır. Germiyanlılar tarafından Bizans'tan alınan Tavşanlı hakkında belgeli tarihi bilgiler fazla değildir. Devlet Hatun'un Osmanlı Sarayına gelin gitmesiyle Tavşanlı da Osmanlılara verilen çeyiz topraklar arasında yer almıştır. 1911 yılında Kütahya'ya bağlı nahiye merkezi iken ilçe olmuştur. 3 Eylül 1922'de düşman işgalinden kurtulmuştur. 1928 yılında kurulan demiryolu, 1939'da kurulan Garp Linyitleri İşletmesi Müessesesi ve 1955'de kurulan Termik Santral ile hızlı bir gelişme gösteren Tavşanlı, Kütahya'nın ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Linyit, borit, krom, asbest, talk, antimun, manganez, demir madenleri işletilmekte ve İlçeye büyük girdi sağlamaktadır. Kocasu Çayı üzerinde sulama göleti ve Kaya-boğazı Baraj Gölü kuruludur. İlçeye 6 km uzaklıktaki Göbel Kaplıcaları romatizmal hastalıklara şifa arayanların durağıdır. Ayrıca Dereli Kaplıcaları suları 38-40 C olup, muhtelif hastalıklara banyo yolu ile iyi gelmektedir. İğne Oyaları, leblebisi, bozulmamış doğal güzellikleri, orman varlığı ile ünlü Tavşanlı Vakıf Ormanında yetişen Pramidal Karaçam ile literatüre geçmiştir.